3 Temmuz 2012 Salı

Pekmez ve Sayısız Faydaları

Çevremizde kime sorarsak soralım bize pekmezin faydalı olduğunu söyleyecektir. Her Anadolu çocuğu pekmezi bilir. Birçoğumuz ise nasıl yapıldığına şahit olmuşuzdur. Tabiî ki pekmez yapımını gören kimse, pestil ve ceviz sucuğunun nasıl yapıldığını bilir. Çocukluğumda sabahları sofraya mutlaka konulurdu. Ekmeğimizi pekmeze daldırıp sündürür ve koparmaya çalışırdık. Koparma işi de ancak ve ancak ekmeğe iyice dolamakla olurdu. Şekerin olmadığı dönemde insanlar şeker niyetine pekmez kullanırlarmış, çayın içine bile kattıklarını duymuştum.
Konuyu fazla uzatmadan sadede gelelim. Konumuz pekmezin sayısız faydaları. Pekmezin faydalarını anlatmak için bazı kaynaklardan araştırmalar yaptım. Özellikle bilimsel araştırmaları içeren makalelerden derlemeler yapmaya çalıştım. O kadar derin bir bilgi ile karşılaştım ki, tümünü buraya yazmama imkân yok.
Aslında pekmezin faydalarını anlatmadan önce, pekmezin hammaddelerinden olan üzümün faydalarına kısaca bakmakta fayda var.  Üzüm; kabızlığı, yorgunluğu, böbrek rahatsızlıklarını, makula dejenerasyonunu (Makula dejenerasyonu: görme alanı (makula) merkezinde görme kaybına neden olan genellikle retina hasarı nedeniyle yaşlı yetişkinleri etkileyen bir tıbbi durumdur) tedavi edici yeteneğe sahiptir, ayrıca kataraktı önleme özelliği bulunmaktadır. Üzüm, yaşlanmayı geciktiren ve serbest radikallerin sebep olduğu zararları azaltabilen antioksidanlar olan flavonoidleri içerir. Üzüm sahip olduğu yüksek besleyici içeriği sayesinde sağlığı güçlendirmede ve güçlü bir yaşam sürmede önemli bir rol oynar. Üzümün faydaları hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmak istiyorsunuz Üzümün sağlığa Faydaları makalemizi okumanızı tavsiye ederiz.
Şimdi pekmezin faydalarını yazmaya çalışalım;
Pekmez, hastalıklarla savaşan antioksidanlar, vitaminler  ve mineraller içerir. Çeşitli potansiyel faydalarının yanında üzüm pekmezi, anemisi (kansızlık) olanlarda demir ihtiyacının karşılanmasına yardımcı olabilir. Keçiboynuzu pekmezi kronik obstrüktif akciğer hastalığı olan kişilere faydalı olabilir. Keçiboynuzu ve üzüm pekmezini kullanmadan önce doktorunuza danışınız.

Faydalı Bileşenleri
Sabahları tükettiğiniz üzüm veya keçiboynuzu pekmezi, sağlığınızı  güçlendirmek için size faydalı besleyiciler ve doğal kimyasallar sağlayabilir. Örneğin pekmez yapmak için kullanılan üzüm suyu A, C ve B6 gibi vitaminler, potasyum, kalsiyum, demir ve magnezyum gibi mineraller içerir. Keçiboynuzu pekmezi ise vitaminler ve riboflavin ile vitamin A, kalsiyum, demir, fosfor ve potasyum  gibi mineraller içerir. İlave olarak, Avustralya Ulusal Üniverisitesine göre keçiboynuzu %80 proteindir. Üzüm ve keçiboynuzu pekmezi, vücutta zararlı hücrelere zarar veren serbest radikalleri yok eden ve antioksidanlar gibi rol oynayan fitokimyasallar içerir.

Antioksidan Olarak Faydaları
Keçiboynuzu pekmezi içindeki keçiboynuzu ağacı meyveleri antioksidan etki sağlayabilir ve kanser hücrelerini öldürmeye yardımcı olabilir. İnsan Beslenmesi İçin Bitkisel Gıdalar (Plant Foods for Human Nutrition) dergisinin  Mart 2011 sayısında yayımlanan bir araştırmada, keçiboynuzu ağacı çiçeği tohumu ekstraktının antioksidan ve kanser hücreleri ile savaşma etkisi incelenmiştir. Araştırmacılar keçiboynuzu çiçek ekstraktlarının fenolik içerikçe veya doğal bitki bileşenleriyle zengin olduğunu tespit ettiler ve servikal kanser hücrelerinin yaşama yeteneğini azaltan hatırı sayılır antioksidan ve sitotoksik (hüceleri öldüren) yeteneklerinin olduğunu saptadılar. Ayrıca, bilim adamları keçiboynuzu ağacı çiçek tohumunda en yaygın antioksidan olan theophylline tespit ettiler. Bulgular pozitif olmasına rağmen,  keçiboynuzu antioksidanlarının kanser tedavisindeki etkinliğinin kesin olarak kanıtlanması için ilave klinik çalışmalar gerekmektedir.
Solunumla ilgili faydaları
Keçiboynuzundan elde edilen theophylline antioksidanı, keçiboynuzu pekmezinde de bulunmaktadır, kronik astım bronşit, kronik obstrüktif akciğer hastalığı veya COPD olarak  bilinen amfizematöz gibi  solunum rahatsızlığı çeken insanlara potansiyel olarak  faydalıdır. Respirology dergisinin eylül 2006 sayısında, düşük doz theophylline antioksidanının COPD (kronik obstrüktif akciğer hastalığı) hastaları üzerindeki etkisi gözlemlenmiştir. Bir yıldan fazla periyotta 110 COPD’lu katılımcılar yavaş salınımlı theophylline ve yalancı ilaç aldılar. Theophylline alanlar, yalancı ilaç alanlara göre daha az hastalık olgusu ile karşılaştılar, ve daha az klinik ziyaretleri yaptılar. Bilim adamları oral yolla (ağız yolu ile) düşük doz theophylline alımının etkili ve iyi tolere edilebilir bir uzun süreli COPD tedavi yöntemi olduğu sonucuna vardılar.
Antianemnik (Anemiye karşı) Faydaları
Demir bakımından zengin üzüm pekmezi, potansiyel olarak demir eksikliğine bağlı kansızlığı olanları tedavi edebilir. “Türk Pediatri Dergisi”nde (The Turkish Journal of Pediatrics) yayımlanan bir çalışmada, 56 bebekte üzüm pekmezinden ve demir sülfattan absorbe edilen demir karşılaştırılmıştır. Araştırmacılar 6 aydan 36 aylığa kadar olan bebekleri demir eksikliğine bağlı anemi olanlar ve olmayanlar olmak üzere iki gruba ayırdılar. Bu araştırmada, anemisi olmayan gruptaki bebeklerde; üzüm pekmezinde bulunan demirin absorbsiyonunun (demir emiliminin), demirle bağlantılı anemisi olan insanlarda kullanılan demir sülfatınki ile mukayese edilebilir oranda olduğu saptandı. Araştırmacılar üzüm pekmezinin, bebeklerdeki demir noksanlığına bağlı aneminin önlenmesi için etkili bir demir kaynağı olduğu sonucuna vardılar. Pozitif bulgulara rağmen, üzüm pekmezinin demir noksanlığına bağlı aneminin tedavisindeki etkinliğini ispatlamak için daha büyük çocuklar ve yetişkinlerde ilave klinik araştırmalar yapılmalıdır.
Yukarıda yazıldığı gibi pekmezin birçok rahatsızlığa faydası bulunmaktadır. Son zamanlarda pekmezde de tağşiş yapılmaya başlandı. Has pekmez; üzüm, keçiboynuzu, dut gibi meyvelerden yapılır ve kesinlikle içerisine şeker, glikoz gibi yapay tatlandırıcılar katılmaz. Bu şekilde içerisine şeker, glikoz katılarak üretilen pekmezlerin sağlığa yarardan çok zararı bulunmaktadır. Size tavsiyemiz öncelikle aldığınız pekmezin etiketi üzerindeki tanımına ve içindekiler listesine bakınız. Mesela üzerinde şekerli şerbet ifadesi mevcut ise gerçek pekmez değildir.
Kaynaklar :



Sağlıklı günler dileriz.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar, Gıdalar, Yemler Hakkında Bilgiler



Son zamanlarde Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar (GDO) hakkında oldukça konuşuluyor. İngilizce de GMO (Genetically Modified Organism) olarak adlandırılıyor. Laboratuvar ortamında üretilen organizmalardır. Bunlar aynı zamanda gıda ve yem olarakta kullanılmaktadır. Bazı kesimler hiçbir tehlikesi olmadığını savunurken, bazıları ise zararlı olduğunu veya daha yeterli düzeyde bilgi ve araştırma olmadığı için dipsiz kör bir kuyu olduğunu söylemektedirler. Uzun vadede insan üzerine olan etkileri araştırılmaktadır.
Ülkemizde genetiği değiştirilmiş gıdalar ve yemler ile bunlarda bileşen olarak kullanılan genetiği değiştirilmiş ham maddelerin de etikette belirtilmesi zorunludur. Daha ayrıntılı bilgi için Genetik Yapısı Değiştirilmiş Organizmalar Ve Ürünlerine Dair Yönetmeliğin etiketleme bölümüne bakmanızı öneriyoruz.
Bu konuda bilgi sahibi olabilmeniz için “Genetically Modified (GM) foods
Renewed threat to Europe” (Genetiği Değiştirilmiş (GD) Gıdalar Avrupayı Yeniden Tehtit ediyor)  başlıklı bir makaleden çeviri yaptık. Çeviri tam olarak bitmemekle birlikte bazı bölümlerini aşağıda yayımlıyoruz. Geri kalan kısmı çevrildikçe eklenecektir.

GENETİĞİ DEĞİŞTİRİLMİŞ GIDALAR AVRUPAYI YENİDEN TEHDİT EDİYOR

Bölüm I: Tehdit

GD (Genetiği Değiştirilmiş) gıdalar ve ürünler 1990’lı yıllarda bilimsel itirazlar ve tüketici kaygıları nedeniyle hemen hemen Avrupa Birliği ülkelerine alınmadı. Fakat sağlığımızı ve çevreyi risk altında bırakan bu gıdalar, Avrupada biyoteknoloji endüstrisi tarafından bir kez daha  destekleniyor.

Kanıtlanmış Bilimsel Uyarılar
GD ürünler ve gıdalar 1990’lı yıllarda ilk defa tanıtıldığı zaman, Bilim adamları genetik değiştirme çalışmalarının sonuçlarının belirsiz olduğu hakkındaki kaygılarını dile getirdiler ve şu uyarılarda bulundular:

  • Genetik değişimi toksik, alerjen olabilir ve genetiği ile oynanmamış olanlarından daha az besleyici olabilirler.
  • GD ürünler hassas yabani bitki ve hayvan popülasyonlarına zarar verebilir ve biyolojik çeşitliliğe zarar verebilir.
  • GD bitkiler tekrar eski hallerine dönüştürülemezler, diğer yaşayan organizmalar gibi zarar verici özelliklerini nesilden nesile geçirerek çoğalacaklardır
  • GD ürünler; gıdalarımızda, çevre, insan ve hayvan sağlığı konusunda geri dönüştürülemeyen değişikliklere sebep olabilirler

Tüm bu kaygıların doğruluğu ispat edilmiştir. Avrupalı tüketiciler genetiği değiştirilmiş organizmaların bu risklerine, bilgi eksikliklerinden veya kendi rızalarından dolayı maruz kalıyorlar.

Hayvan Yemlerinde Dikkat Çekmeyen GDO’lar (Genetiği Değiştirilmiş Organizma)
GD ürünler ve gıdalar hakkındaki Avrupa Birliği (AB) kanunları dünyadaki en katı olanlarıdır. Bu kanunlar GD ürünlerin tarımını kısıtlarlar ve  GD içeriğe sahip olan gıdaların etiketlenmesinde ısrarcıdırlar, bu nedenle tüketiciler diledikleri taktirde bunlardan uzak durabilirler.

Halbuki, AB mevzuatında büyük bir yasal boşluk mevcuttur. GD yemlerle beslenerek Yetiştiriciliği yapılan hayvanlardan elde edilen Süt, yumurta ve et, etiketlerinde belirtilmek zorunda değildir.

Biyoteknoloji endüstrisi bu boşluktan tüketici farkında olmadan, milyonlarca tonluk GD ürünleri AB gıda pazarına sürmek için faydalanmaktadır. Genetiği değiştirilmemiş yemlerle beslenen birçok hayvan olmasına rağmen GD ürünler mevcuttur.

Tüketiciler endişelenmeli mi?  Artan kanıtlar endişelenmeleri gerektiğini söylüyor. Bilimsel kanıtlar, hayvan yemlerinin içindeki gizli GDO’ların hayvanların sağlığına etki edebildiğini göstermiştir. Bu hayvanların süt, yumurta ve etini tüketen insanlar da etkilenebilirler. Araştırmalar yapılmayana kadar ne olacağını kimse bilemez.

GD Yemlerle İlgili Yanlış Nedir?
GD hayvan yemlerinin neden olduğu sağlık riskleri ve etik problemler şunlardır:
  • GD yemlerle beslenen hayvanların süt ve etleri daha az sağlıklı olabilir. Laboratuar çalışmaları, GD yemlerin hayvanların vücut fonksiyonlarını bozabildiğini ve onları hasta yapabildiğini göstermiştir (Bölüm II’ye bakınız).
  • Bazı çiftçilerden sağlanan Anektodal raporlar , GD ürünlerle beslenen hayvanların hastalıklardan dolayı acı çektiklerini öne sürmektedir.
  • Yemlerdeki GD DNA hayvanın organları tarafından alınır. Az miktardaki GD DNA insanlar tarafından tüketilen süt ve ette görülür. Hayvan sağlığı ve onları yiyen insanların sağlığı  üzerindeki etkileri araştırılmamıştır.
  • GD yemler superbuglar (antibiyotiğe karşı direnç geliştirmiş bakteri) oluşturabilir. GD yemler antibiyotik direnci olan genler içerebilir ki bu da bağırsak bakterileri tarafından alınabilir. Bunlar antibiyotik tarafından kontrol edilemeyen superbug bakterilere dönüşebilir.
  • GD hayvan yemlerinin kullanımı tüketicilerden gizlenir. Bu tür ürünler etiketlenmediği için, tüketicilerin  bilme şansı olmamakta, GD yemlerle beslenen hayvanların sütlerini, etlerini ve yumurtalarını tüketmekte ve muhtemelen bu ürünlerin içinde bulunan GD materyali yemektedirler.
  • GD yemlerin kullanımı, bu yemlerin hayvan sağlığına zarar verebilmesinden dolayı hayvan refahı endişelerini artırmaktadır.

AB Riski Göz ardı Ediyor
Bu gerçeklere rağmen, Avrupa Komisyonu yiyecek ve hayvan yemi olarak kullanılan GD ürünleri onaylamaya devam ediyor . Genetik Değiştirme endüstrisi GD kanunlarını değiştirmek için lobi yapmaya devam ediyor.

Bölüm II: Bilim
  1. 1.      GD bitki yetiştiriciliği için diğer bir doğal metot değildir

GD önerenler daima GD’nin doğal bitki yetiştiriciliğinin bir uzantısı olduğunu iddia ettiler. Bu yanlıştır.

Doğal türetim veya yetiştiricilik, yalnızca yakın akraba yaşam formlarıyla meydana gelebilir (örneğin kediler kedilerle, kediler köpeklerle değil; buğday buğdayla, buğday domatesle veya balıkla değil). Bu yolla,  atalardan miras gelerek canlının tüm parçalarına ait bilgileri taşıyan döllerin genleri, sistemli bir şekilde alt jenerasyonlara aktarılır.

GD tamamen farklıdır. DNA planlarının içerisine suni gen birimlerinin yerleştirilmesi ile elde edilen tamamen yeni özelliklere sahip bitkinin, yeniden programlandığı bir laboratuar tekniğidir. Bu suni gen birimleri genellikle virüsler, bakteriler, bitki ve hayvanlar gibi organizmalardan gelen DNA parçalarının birleştirilmesi ile oluşturulur. Örneğin 1996 yılından beri yetiştirilen herbisit (yabancı ot ilacı) direnci olan soya fasulyesindeki GD gen; bit bitki virüsü, bir toprak bakterisi ve bir petunya bitkisinden bir araya getirilmiştir.

Bitkide GD dönüşüm prosesi ilkeldir, tam isabetli değildir ve bitkinin DNA haritasında majör değişikliklerle sonuçlanan, doğal yollardan olmayıp, önceden bilinmeyen ve potansiyel olarak zararlı şekilde DNA’nın fonksiyonlarını değiştiren yaygın mutasyonlara sebep olur.  Düşük ürün performansı, toksik etkiler, alerjik reaksiyonlar ve çevreye zarar verme gibi ters etkiler aşağıda detaylandırılmıştır.

2. GD Gıdaların Güvenliği kanıtlanmamıştır
ABD’ de ve diğer ülkelerde 10 yıldan beri insanların hasta olmadan GD yiyecekleri tükettiği ve bundan dolayı GD gıdaların güvenli olduğunu sıkça iddia edilir. Fakat bu iddia bilimsel olarak savunulamaz. GD gıdalar ABD’de ve diğer GD gıdaların yaygın biçimde tüketildiği diğer ülkelerde etiketlenmez ve tüketiciler bu gıdaların sağlık üzerindeki etkileri için gözlemlenmez. Bundan dolayı, bir GD gıdadan kaynaklı sağlık sorunları fark edilmeden önce  olağandışı  koşullara ulaşır. Sağlık sorunları aşağıdaki gibi olur:
  • GD olduğu bilinen (etiketlenmemiş olsa bile) bir gıda tüketildikten sonra birdenbire ortaya çıkar. Bu gibi etkilenmeler akut toksisite olarak adlandırılır.
  • Normal hastalıklardan tamamen farklı belirtilere yol açar.  Eğer GD gıda, olağan veya alerjiler veya kanser gibi yavaş başlangıçlı hastalıklarda artışa neden olursa, hiç kimse artışa neyin  sebep olduğunu bilemeyecektir.
  • Gözle gözlenecek derecede dramatik ve açık olur. GD bir gıda yedikten sonra kimse mikroskopla vücudumuzun dokularını incelemez. Fakat erken kanser belirtileri gibi problemlerin erken teşhisi için bu tip bir muayeneye ihtiyaç duyulur.

Sağlık üzerindeki daha yavaş etkileri tespit etmek için (kronik etkiler), daha geniş popülasyonlar üzerinde uzun süreli araştırmalar yapmak gereklidir. Fakat bu tür araştırmalar henüz yapılmamıştır.

Bu koşullar altında,  GD gıdaların hafif veya yavaş başlangıç gösteren etkilerini öğrenmek, trans yağların (bir başka suni gıda) zararlı etkilerini bulmak gibi on yıllar alabilir. Trans yağların yol açtığı yavaş zehirlenme sorunu, dünya çapında milyonlarca prematüre ölümlere yol açmıştır.

Halihazırda GD gıdalar, ABD gıdalarının yalnızca küçük bir bölümünü olşturuyor (mısır ürünleri % 15’ten az ve soya fasulyesi ürünleri % 5’ten az). Bu, GD gıdaların zararlı etkisinin gün yüzüne  neden yavaş çıkacağını ve anlaşılmasının zor  olacağının bir başka nedendir.

Biyoteknoloji endüstrisi, GD gıdaların tarihteki en çok test edilmiş gıdalar olduğunu iddia etmekten hoşlanırlar. Fakat GD gıdalar, satışa sunulmadan önce insan güvenliği için uygun bir şekilde test edilmezler. GD gıdaların İnsanlar üzerindeki güvenliğini direk olarak test eden yayımlanmış tek çalışma potansiyel problemler buldu fakat takip edilmedi.

Buna rağmen, ABD’de gıda ile ilgili her şeyin iyi olmadığına dair kanıtlar var. Birleşik devletler Hastalık Kontrol Merkezi tarafından yazılan bir rapor,  1994 (hemen önce GD gıdaların ticareti yapılmaya başlandı) yılı ile 1999 yılları arasında gıda kaynaklı hastalıkların 2-10 kat arasında arttığını gösteriyor. GD gıdalar ile arasında ilişki var mı? İnsanlar üzerinde araştırmalar henüz yapılmadığı için kimse bilemez.

3. Yapılan Araştırmalar GD gıdaların hayvanlar üzerindeki Zararlı Etkilerini Gösteriyor

Çiftlik hayvanları yıllardan beri GD yemlerle beslenmektedir. Bu GD yemlerin insan ve hayvanlar için güvenli olduğu anlamına mı gelmektedir? Kuşkusuz bu hastalık etkilerinin hemen görülmeyebileceği anlamına gelir. Fakat GD yemlerin hayvanlar üzerindeki uzun süreli ve güç fark edilen zararlarını değerlendirmek için yapılan laboratuar çalışmaları, hayvan sağlığına kötü etkileri olduğunu gösteriyor.

Fare ve Sıçan Besleme Araştırmaları:
  • GD dometeslerle beslenen farelerde mide ülserleri gelişti
  • GD soya ile beslenen fare yavrularının ölüm oranı, genetiği değiştirilmemiş soya ile beslenenlere göre 4 kat daha fazla idi.
  • GD soya ile beslenen farelerin karaciğer, pankreas ve testis fonksiyonları bozuldu.
  • GD bezelye, farelerde alerjik reaksiyona neden oldu.
  • GD kanola ile beslenen sıçanlarda genellikle zehirlenmeye işaret eden karaciğer büyümesi gelişti.
  • Sıçanlara verilen GD patates, kanser belirtisine benzer olan bağırsağın aşırı uzamasına neden oldu.
  • İnsektisit üreten GD mısır ile beslenen sıçanlar daha yavaş büyüdü, böbrek ve karaciğer problemleri yaşadılar ve kanlarında normal yağ miktarından daha fazla seviyede yağ görüldü.
  • Üç jenerasyon üstünde GD insektisit üreten mısırla beslenen sıçanların karaciğer ve böbreklerinde hasar oluştu ve kan biyokimyalarında değişiklikler görüldü.
  • GD insektisit üreten mısırlarla beslenen genç ve yaşlı farelerin bağışıklık sistemlerindeki hücre popülasyonlarında ve biyokimyasal aktivitelerinde belirgin bozukluklar görüldü.
  • Dört jenerasyonun üzerinde GD insektisit üreten mısırla beslenen farelerde, çeşitli organlarda (pankreas, dalak, karaciğer)  anormal yapısal büyüme değişikliği, bağırsaklarda gen fonksiyon modelinde majör değişiklikler, bunun yansıması olarak bu organ sistemlerinin kimyasında bozukluklar (örneğin kolesterol üretimi, protein üretimi ve yıkımı) ve en önemlisi fertilitede (doğurganlık, üreme kabiliyeti) azalma görüldü.
  • Tüm ömürleri boyunca (24 ay) GD soya ile beslenen farelerin karaciğerlerinde daha fazla akut yaşlanma belirtileri görüldü.
  • GD soya ile beslenen tavşanlarda böbrek ve kalpte enzim fonksiyon bozuklukları görüldü.


Çiftlik Hayvanlarında Besleme Araştırmaları
Doğrudan, çiftlik hayvanlarındaki uzun dönemli etkilere bakan bu tip araştırmalar çok azdır. Ancak bunlar bile aşağıdaki sorunları göstermiştir:
  • GD DNA çalışmaya devam edebilir ve koyunların sindirim sistemlerinde teşhis edilebilir. Bu, antibiyotik direnci ve yatay gen transferi olarak bilinen Bt insektisit genlerinin bağırsak bakterilerine taşınabilme riskini arttırır. Yatay gen transferi, superbugs bakterilerin yol açtığı antibiyotik direnci hastalığına sebep olabilir ve potansiyel olarak zararlı sonuçlara yol açan bağırsakta üretilen Bt insektisitlere sebep olabilir. Yıllardır, düzenleyiciler ve biyotek endüstrisi, yatay gen transferinin GD DNA ile olmayacağını iddia ettiler, fakat bu araştırma bu iddiaya meydan okuyor.

Bu Hayvan Besleme Araştırmaları GD Gıdalar Yiyen İnsanlardaki Potansiyel Sağlık Problemlerini Vurguluyor mu?
Evet……….
Kaynak : http://www.bangmfood.org/publications/4-short-leaflets/1-genetically-modified-gm-foods-renewed-threat-to-europe
Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Aflatoksinler, Zararları, Aflatoksikozis belirtileri ve Aflatoksin Çeşitleri


Aflatoksinler Aspergillus türü küflerin ürettiği mikotoksinlerdir (mantarların ürettiği zehir).

Aflatoksin Belirtileri (Aflatoksin zehirlenmesi belirtileri)

Bir kişinin aflatoksin mikotoksinlerinden (mantar zehirlerinden) na kadar etkilendiği, kişinin yaşına, cinsiyetine, toksine maruz kalma miktarı ve süresine, sağlık durumuna, bağışıklık sisteminin gücüne, beslenmeye ve çevresel faktörlere bağlıdır.
İnsanlar başlıca 2 yolla aflatoksinlere maruz kalırlar. İlki bir kişinin kısa zamanda yüksek miktarda aflatoksin alması şeklindedir. Bu durum aşağıdakilere sebep olabilir:
•    Karaciğer hasarı,
•    Karaciğer kanseri,
•    Ruhsal bozukluk,
•    Karın bölgesinde ağrı,
•    Kusma,
•    Kasılmalar,
•    Ödem,
•    Akciğer ödemi,
•    Kanama,
•    Gıda sindirimi, emilmesi ve metabolisması bozukluğu,
•    Koma,
•    Ölüm
İkinci yol ise uzun vadede alınan küçük miktardaki aflatoksinler ile maruz kalınmaktadır. Bu durumda aşağıdakilere sebep olabilir:
•    Büyüme ve gelişme bozukluğu,
•    Aflatoksinlerin neden olduğu DNA mutasyonu meydana gelen karaciğer kanseri.

Aflatoksinin toksiditesi (Zehirleme Derecesi)

Aflatoksin mikotoksinleri insanlar için toksik olup,  hayvanlar için çok daha fazla toksiktir. Aynı zamanda insan ve hayvanlarda kansere sebep olmaktadır.
Havuç ve kereviz gibi sebzeleri tüketmenin aflatoksinlerin kanserojen etkilerini azalttığına inanılmaktadır.
Hayvanlar için aflatoksin dozajı ( Bir grup hayvanın % 50’sinin ölümüne yol açan dozaj) kg. başına 0,5 ve 10 mg/kg arasındadır.

Aflatoksikozis

Aflatoksin mikotoksinlerinden zehirlenmenin bilimsel adı aflatoksikozis’dir. Aflatoksikozis bulaşıcı değildir ve ilaç ve antibiyotikler çok yardımcı olmaz. Aflatoksikozis karaciğere diğer organlardan daha fazla zarar verir. Aflatoksin mikotoksinleri bağışıklık sistemini baskılarlar.

Aflatoksin Çeşitleri

Üç ana aflatoksin çeşidi bulunmaktadır:
•    Aflatoksin B: Bu grup, aflatoksin B1 ve B2’yi içerir. Aflatoksin B1 en toksik ve kanserojik olduğu kadar en sık rastlananıdır.
•    Aflatoksin G: Bu grup, aflatoksin G1 ve aflatoksin G2’yi ihtiva eder.
•    Aflatoksin M: Bu grup, aflatoksin M1 ve M2’yi ihtiva eder. Bu aflatoksinler, içinde aflatoksin bulunan yemlerin hayvanlara verilmesi sonucu hayvanlar tarafından üretilir (aflatoksin B1’in enzimler tarafından metabolizasyonu sonucu). Hayvanın idrar ve sütünde bulunan  metabolik ürünlerdir.
Kaynak : http://blackmold.awardspace.com/aflatoxin-mycotoxins.html
Çeviri : Super Admin.
Çevirmenin Notu : Kaynak tamamen çevrilmemiş olup, önemli kısımları çevrilmiştir.
Kaynak gösterilmeden alıntı yapılamaz.

Sütte Aflatoksin


http://www.gidadanismanim.net/wp-content/uploads/2012/01/sut_icerken.jpgAflatoksinler süt endüstrisini önemli ölçüde ilgilendiren mikotoksinlerdir. Mikotoksinlerin çoğu genellikle kurak bölgelerde yetişen tahıllarda bulunsa da, yeşil çayırlara ve nadiren samana bulaşabilirler. Aflatoksinler en çok mısırda (Resim 1-3) ve pamuk tohumunda ve bazen de bunların yan ürünlerinde bulunurlar. Bundan başka, nadir durumlarda soya fasulyesinde ve distile tahıl maddelerinde (Distiller’s grain, içki sanayinde kullanılan) bulunurlar. Yerfıstığı ürünleri aflatoksinlerle kontamine olabilirler ve bu da sütte aflatoksin kontaminasyonu ile sonuçlanabilir.
Aflatoksinler, hayvanlar ve muhtemelen insanlar için kanserojen olduğu için gıdalarda kalıntıları izlenir. Aflatoksinler  en kanserojen naturel bileşiklerdir. Ticari olarak satılan sütte aflatoksin M1 analizi yapılır. Sütte 0,5 ppb veya daha yüksek konsantrasyonlarda aflatoksin M1 tespit edildiğinde ıskartaya çıkartılır. Çünkü, insan tüketimine sunulan gıdalarda kullanılamaz. Süt işleyiciler 0,5 ppb oranını insan tüketimine sunulan sütlerin kullanımı için alt limit olarak alırlar.

20 ppb veya daha yüksek oranlarda aflatoksinli yem tüketen süt inekleri, sütteki aflatoksin tölerans limitini aşan süt üretebilirler. Genellikle bu tip aflatoksinli yem ile beslenen hayvanların sütündeki aflatoksin seviyesi,  2-3 gün aflatoksinsiz yem ile beslenirlerse normal tölerans seviyelerinin altına düşer. Sütün aflatoksinden arınma süresi, ineğin beslenme düzeni kadar gıdadaki (sütteki) aflatoksin konsantrasyonu miktarına da bağlıdır.

Resim 1. Mısırda Aspergillus flavus (aflatoksin)

Resim 2. Mısırda Aspergillus flavus (yakından görünüm)

Resim 3. Dane depolanmış mısırda Aspergillus flavus

Sütteki Aflatoksinlerin Kaynağı

    Sütteki aflatoksin M1 kontaminasyonu, öncelikle ineğin karaciğerinde bulunan enzimlerin aflatoksin B1’i metabolize etmesi ile oluşur. Aflatoksin M1 oluştuktan sonra,  ineğin idrarına ve sütüne karışır. Süt ineklerine verilen yemdeki Aflatoksin B1’in etki seviyesi 20 ppb’dir. Aflatoksin B1 ve M1’in ikisi de insanda kansere sebep olabilir. Sütteki etki limiti 0,5 ppb (ppb = milyarda bir) olan aflatoksin M1, Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından katı kurallarla zorunlu hale getirilmiştir.
Yemlerde bulunan aflatoksin B1, tahıllarda, özellikle mısırda, pamuk tohumunda ve bazen de yer fıstığında gelişen Aspergillus küflerinin ürettiği bir mikotoksindir. Seyrek olarak samanda da bulunur, mısır silajında ise kaygılanacak düzeyde yüksek konsantrasyonlarda bulunmaz. Yem, sütteki gibi aflatoksin M1 içermez. Aflatoksinler, Aspergillus flavus türündeki mantar ve yakın türleri tarafından üretilen bir grup kimyasalları temsil ederler. En sık rastlanan aflatoksinler B1, B2, G1, G2, M1 ve M2’ dir. Aflatoksin M1 diğer dönüşümlerden  oluşabilse de,  yemde bulunan  Aflatoksin B1’ in metabolize edilmesi ile oluşan bir mikotoksindir.
Hayvan yemlerinde 20 ppb aflatoksin tespit edildiği durumlarda, yem süt ineklerine daha fazla verilemez, aynı zamanda bu yem içerisindeki aflatoksin konsantrasyonunu düşürmek için diğer yemlere karıştırılamaz, FDA mevzuatı buna izin vermemektedir. Ancak, genç hayvanlar, damızlık hayvanlar ve sütten kesilmiş inekler 100 ppb’ ye kadar olan aflatoksinli yemlerle beslenebilirler. Pazar ağırlığına gelmiş domuzlar ve et sığırları 100-200 ppb’ ye kadar aflatoksinli yemlerle beslenebilir. Et sığırları için alt ve üst aflatoksin limiti 20 ile 300 ppb’ dir. 300 ppb’nin üzerindeki tahıl yemlerinin kullanımına yasal olarak  izin verilmez. Yüksek miktarlarda aflatoksin ihtiva eden yemler etanol üretiminde kullanılabilir. Aflatoksin sıcaklıkla arttığından dolayı, damıtma işlemine uğrayan tahıllar veya maltın posalarında (küspe) yüksek oranda aflatoksin bulunması muhtemel olduğundan süt veren ineklerde yem olarak kullanılmamalıdır.
aflatoksinm1Yüksek oranda aflatoksinle karışmış tahıl ürünleri, diğer yemlerle karıştırıldıktan sonra, hayvanları besleme amacıyla kullanılabilirler. Federal kanun, aflatoksin seviyelerini düşürmek amacıyla karıştırılmış tahılların satışını yasaklar. Ancak, çiftlikte aflatoksinli tahılın yemle karıştırılarak aflatoksin seviyesinin düşürülmesi, aflatoksinli tahılların kullanımı için en iyi seçenektir. Kontamine yem temiz tahılla veya diğer ürünlerle karıştırılıp, konsantrasyon seyreltilip kabul edilebilir seviyelere indirilebilir. Karıştırarak seyreltme yem çuvallarının da aflatoksinle kontamine olabileceğinden dolayı, mısır veya diğer yem ürünleri için tavsiye edilmez, bunun yerine bu yemin düvelerin ve etlik sığırların beslenmesinde kullanılması tavsiye edilir. Genel bir kaide olarak; aflatoksinle kontamine mısırlar, bir süre sonra aflatoksin konsantrasyonu artabileceğinden dolayı kısa periyotlarda (kısa süreli depoda bekletilmeli, tüketilmeli) depolanmalıdır. Depolamada düşük nem seviyelerinin sağlanması çok önemlidir (Örneğin % 13-15 arası nem). Tahılları düşük sıcaklıklarda depolayın, eğer hava şartları izin verirse +4,5 ºC’ nin altında.
Kuraklık koşullarına maruz kalan tarladaki mısır, aflatoksin kontaminasyonundan daha çabuk etkilenir. Yoğun kontaminasyon durumunda, mısır koçanında sarımsı yeşil küf kolonileri oluşacak ve mor ötesi ışığa (black light) maruz bırakıldığında ise florasan gibi parlayacaktır. Elevatörlerin çoğu, gelen mısır ve pamuk tohumu ürünlerinin potansiyel problemlerini ve aflatoksin kontaminasyonunu tanımlayabilen mor ötesi ışık yardımı ile görüntülerler.
Çevirmenin notu: Kaynağın tamamı çevirilmemiş olup, geri kalan kısmında hayvanlardaki aflatoxicosis semptomları, sütte aflatoksin tespit edildiğinde hayvanlara nasıl muamele yapılması gerektiği ve aflatoksin tespit yöntemleri anlatılmaktadır. Makalenin beğenilmesi ve yoğun istek gelmesi halinde geri kalan kısmı da çevrilecektir.
Çeviri : Super Admin.
Kaynak : Prof. Jodie A. Pennington, Arkansas Üniversitesi, Ziraat Bölümü.
http://www.uaex.edu/Other_Areas/publications/PDF/FSA-4018.pdf
Çeviri kaynak gösterilmeden yayımlanamaz.